Oturmadı resmin orta yerine siluetin, bir türlü yerleşemedin, yer bulamadın hayatın fırçasında, kendini şu tabloda renklendiremedin.
Alışkanlıkların ağır bastı, düzen sevgin belki, belki sadece korktun. Tüm şikayetine rağmen, bulunduğun toprakta kök saldığın için yaşıyordun.
Kim sana başka bir bahçede yer gösterse, korkup kaçıyordun. Kendi bahçende dev gibiydin, yanında ezik kalıyordu sümbülle gül. Oysa başkasının ormanında sen de sümbül kadar korunmasız ve çaresizdin.
Dilin kanıyordu bazen, konuşamadıklarını kusuyordu bedenin. O yüzden şimdi hastalandın belki, içine çekip sindiremediğin tüm sevgilerin acısını alır gibi, oksijeni az bulup hastalandı ciğerlerin.
Seni düşünmediğimi sanıyorsun, yanılıyorsun. Düşünmüyorum sadece, üstelik takipteyim. Hangi bahardasın, hangi yazdasın, nerede ne yapmaktasın, bilirim.
Hep kendine döndüğün için, hep kendini çizdiğin için, hep aynı yerde kaldığın için yakınında değilim. Baktım hayat kaçıyor senin peşinde dolanırken, baktım sen hep bıraktığım yerde sendelemektesin; vazgeçtim!
Yine de bir gündüz düşünde aklımın orta yerine saplanıyor gözlerin. Biraz senden, biraz benden kalanla süsleniyor tebessümlerim.
Yine de başı ve sonu iyi giden bir hikayenin orta yerinde sen ve ben, gereksiz bir detay gibiydik. Ne yan yana iyi duruyorduk, ne ayrıyken keyifliydik.
Sen bir gündüz vakti hayatıma girdiğin gibi gittin. Ben seni hiç terk etmedim aslında, haberin olmadı ama hep uzaktan izledim.
Gece olunca, karanlık çökünce ellerimin üstüne; ben başka düşlerle uykuya daldım, sen başka bir tenin kokusunu içine çektin. Sevdiysek de, bir hikayenin kahramanları olmayı beceremedik.
Bir gündüz vaktiydi düştün aklıma ve hiç içimde olmayan bir düşe karıştı gözlerin. Tuhaf aslında çünkü bu hikayenin başı belliydi, sonunu birileri tahmin edebilirdi, bir tek sen kendine yer edinemedin…